“Onlara Türkiye’nin her tarafında rastlanır. İşlerini kitabına uydurup yürütmek konusunda korkunç zekâya sahiptirler. Parti merkezlerinin eşiğini aşındırmak, siyasilerin kuyruk altında gezinmek zorunlu olarak yaptıkları işlerdir. Bu tip insanları eleştirir dururuz; oysa şöyle bir oturup düşünsek, çevremizde bulunanlar arasında belki de en zararsız kişilerin onlar olduğunu anlarız!..”
İlçeye ilk geldiğim gün, müdürümün evinde nezaketen misafir edilmiştim, ama sürekli olarak ne orada, ne de işyerinin bir odasında kalamazdım. Bu, her açıdan bana ve prensiplere uygun düşmeyecek bir davranış biçimi olurdu. Onun için, hemen ertesi gün, kendime bir ev aramak istediğimi söylemiştim. Zaten, ben gelmeden önce böyle bir yer de bulunmuştu.
Benim hakkımda gerekli bilgileri önceden almış olan aslan müdürüm, başkandan aldığı, kısa bir süre sonra evleneceğim haberinden hareketle, bana güzel bir ev ayarlamak gereğini duymuştu.
Benim için bulunan ve sözü alınan daire; pazaryerinin tam karşısında, çarşıya-fırına yakın, dört katlı yeni bir apartmanın birinci katıydı. Zemin katında bir-iki dükkân vardı, üst katlarda da ev sahibim, evli çocuklarıyla birlikte oturuyordu. Bina yeni yapıldığı için, her şeyiyle tertemiz görünüyordu. İçinde oturanlar bakımından düşünülecek olursa, tam bir aile apartmanı sayılabilirdi. Bu konuda şanslı olduğumu ve bu yerin hemen kiralanması gerektiğini düşünüyordum. Artık, benim de bir evim olacaktı. Evlenene kadar, portatif bir-iki eşya ile burada idare edebilir ve daha sonra, yavaş yavaş almaya başlayacağım bazı ev eşyaları ile birlikte, gül gibi yaşar giderdim.
Ben bütün bunlara sevinirken, son anda müdürüm;
“Dur bakalım!” demişti. “Öyle çabuk sevinme!”
“Neden?” diye soracak oldum.
“Neden olacak? Önce oturanların güvenlik tahkikatlarını tamamlayalım da… Belki sakıncalı bir şeyler çıkar, sonra zor durumda kalırız!”
Doğru söylüyordu. Ev sahibim, ilçenin eski ve tanınmış esnaflarındandı. Babasından kalma mesleği devam ettiriyor, biraz bıyık uçları aşağıya düşmüş oğlu ile birlikte, dükkânında çalışıyordu. Damat ise, ortaokulda İngilizce öğretmeniydi. Bak işte, buradan belki bir şeyler çıkabilirdi. Ülkenin hali malûmdu. Bütün devlet memurları ve tüm çalışanlar, ya toptan kurum olarak bir taraftaydılar ya da kendi aralarında bölünüp, zıt kutuplara ayrılmış, kardeş kardeş geçinip gidiyorlardı.
Gerçekten çok acı bir tablo ile karşı karşıya bulunuyorduk. Daha okuma-yazmayı tam olarak sökememiş körpecik beyinlerin ve geleceğe hazırlanan o gencecik çocukların oluşturduğu ilkokullarda bile, sınıfın birine devrimci bir öğretmen girerken, hemen yanındaki sınıfta, ülkücü bir öğretmen ders veriyordu. Ortaokul ve liselerde, hele hele meslek liselerinde durum daha da kötüydü. İmam-hatiplerde ise, nispeten iyi sayılırdı. Çünkü oraya, tek tip öğretmen giriyordu.
Yaptığımız soruşturmada, bizim damat temiz çıkmıştı, ama kayınpederinin durumu bir hayli ilginçti. Onun araştırmasını yaparken; siyasi parti teşkilâtlarına kayıtlı üyelerin listelerinin bulunduğu dosyayı almış ve karıştırmaya başlamıştım ki, çok geçmeden onun adına, AP (eski Adalet Partisi) kayıtlarında rastlamıştım. Demek ki ev sahibim, bu partinin resmen kayıtlı bir üyesiydi. Bir bakıma memnun olmuştum. Hiç olmazsa, aşırı bir uçta değildi. Ortadan gidiyordu!
Ancak, parmaklarım diğer sayfaları çevirdikçe, hayretler içerisinde kalmıştım. Benim, AP’li ev sahibim, hem MSP (eski Milli Selamet Partisi), hem de MHP’ye kayıtlıydı! Adı, bu partilerin resmi üye listelerinde de geçiyordu.
Kafam allak bullak olmuştu.
“Müdürüm,” dedim, “Durum, böyle böyle…”
Çalışmakta olduğu masasından, bir an için başını kaldıran tecrübeli istihbaratçı, yüzüme anlamlı bir ifade ile bakarak;
“Tamam, telaş etme! Durum öyleyse, bu evi hemen tutalım. Çok iyi,” dedi ve sonra devam etti:
“Kendisini, üç partinin de üye listesine kayıt ettiren bu adamdan hiç kimseye bir zarar gelmez. Onun gibilerin tek amacı, hangi parti başa geçerse geçsin, ticaret yaparken rahat hareket etmektir. Kapılar hep açık tutulacak. Bütün mesele bu!”
Müdürümün teşhis ve tespiti doğruydu. Şimdi bile, durumun farklı olduğunu zannetmiyorum, hatta eminim! Birden fazla partiye kayıtlı olan, ailesini ve hısım-akrabasını kaydettiren, aidat ödeyen, gerekli-gereksiz bağış yapan, bölgelerini ziyaret eden siyasileri konvoy yapıp karşılayan, alkışlayan, onlarla yapılan sohbet toplantılarına katılan esnaf sayısı, hiç de küçümsenmeyecek rakamlardadır. Oylarını, gönülden bağlı oldukları bir partiyle verseler bile, işini bilir bu tip insanların kapıları, bütün diğer partilere de açıktır. Açık olmak zorundadır!
“Sen hemen git, konuş ve tereddüt etmeden evi kirala! Ben, zaten daha önce bir ön görüşme yapmıştım, kolay olur. Hadi, hayırlı olsun!”
Müdürümün dediği gibi hareket ettim ve hiç pazarlık yapmaksızın evi tuttum. Ev sahibim bizi tanıyor olacak ki, teşkilâta ilişkin hiçbir soru sormamaya özen gösteriyordu. Biraz sağdan soldan konuşmuştuk. Kalkmaya yakın, içimdeki şeytanın beni dürttüğünü fark ettim ve ona, masum bir oyun oynamaya karar verdim.
“Vallahi, tahminlerimiz bizi yanıltmıyorsa, önümüzdeki seçimin kaderi şimdiden belli,” dedim. “Sağ kanatta birlik yok! Ancak, sol öyle görülmüyor…”
Ev sahibim, dikkatli ve ciddi bir tavırla;
“Ya…” demişti. “Demek, sağ partilerin iktidar olma şansları yok ha?”
“Tabii, kesin bir şey söylenemez, ama CHP’nin tek başına hükümet kurma olasılığı daha fazla görünüyor.”
“Ya… Demek, teşkilâtınızın görüşü böyle!”
Ben kapıdan çıkıp arabaya doğru ilerlerken, ev sahibim de, arkamdan CHP ilçe teşkilâtının bulunduğu eski bir binaya, kaydını yaptırmak üzere yola çıkmıştı bile. Eee, ne de olsa, koalisyon gibi adamdı!