“Aslında doğanın en gizemli yaratıklarından biri olan kurt, tarih boyu ulusların destansı geçmişlerinde yer aldığı gibi, günümüze olan uzantılarının da gündemini belirlemekte başrol oynamaktadır. Kurt akıllıdır, sabırlıdır, iyi avcıdır! Birlikte yaşamayı sever, liderine inanır, güvenir! Kalıtımsal özelliklerini hiç değiştirmeden kendinden sonraki nesle aktaran bir hayvandır! Ama kurt, her şeyden önce oyuncudur… Oyunu sever! Dostla dost olur; düşmanını asla bağışlamaz! Onu bu özellikleriyle değerlendirdiğimizde, neden vazgeçilmez bir sembol olduğunu anlamanız mümkün olacaktır!..”
Müdürümün, Jandarma Komutanı ile yarattığı sıcak ilişki artarak devam ediyordu. Yüzbaşı ile beraber, ilçeye bağlı diğer yerleşim bölgelerini geziyorlar, bütün mahalli karakolları birlikte ziyaret ediyorlar ve karakol komutanları ile de, uzun süren ciddi konuşmalar yapıyorlardı.
Albay-Müdürüm, kendine güzel ve hiç tükenmeyecek bir uğraş ve bir haber kaynağı bulmuştu. Jandarma Komutanlığına dolaylı ya da dolaysız olarak ulaşan haberler, çok geçmeden, özenle daktilo edilmiş birer rapor halinde onun önüne geliyor ve o da, bu haberlerden gereksiz olanları eleyip, diğerlerini Başkanlık makamına gönderiyordu…
Zaman zaman, kendi kendime;
“Bu bana haksızlık olmuyor mu?” diye soruyor, ama aradığım doğru cevabı bir türlü bulamıyordum. Hemen hemen bütün elemanlar ve güvenilir kişilerle görüşmeleri ben yapıyor, kapalı ve açık kaynaklardan derlenen haberlerden hazırladığım raporları, titiz bir şekilde daktilo ederek onun önüne ben koyuyordum. Gerçek bir haber yakalayabilmek için, bazen günlerce çalışmak durumunda kalıyordum. O ise sadece, bir imza atıyordu… O kadar! İşte, bunun haksızlık olduğunu düşünüyordum.
İşin aslını soracak olursanız, bir bakıma bundan hiç de şikâyetçi değildim, ama biraz fazlaca yoruluyordum. Belki isyanım, bu yorgunluktandı. Gerçekten, değişik olaylarla uğraşmak bana zevk veriyor, bizzat ilgilendiğim bütün konular, teorik ve pratik bilgilerimin artmasına da neden oluyordu. Böylelikle, kendimi en iyi şekilde yetiştirmeye çalışıyordum.
İmza dosyasını Albay-Müdürümün önüne koyduğum anlarda, bazen gözlerini yukarıya kaldırarak, sanki bana;
“Şimdi çalışma sırası senin. Ben, tam on bir sene daha zor koşullarda senin gibi çalıştım. Bir raporu beğendiremediğim için beş-altı kez yeniden yazmak zorunda kaldığımı bilirim. Sen daha iyisin. Elin kaleme yatkın… Kafan da çalışıyor. Böyle devam et!” der gibi geliyordu. Belki haklıydı, ama yine de onun böyle rahat çalışmasını ve oturduğu yerden hazır haber derlemesini kıskanıyordum.
Bir ara, müdürümü Yüzbaşıya doğru çeken değişik bir akımın varlığını hissetmeye başladım. Bütün bunlara, sadece bir ast-üst meselesi neden olamaz, diye düşündüm. Onun için, bu yakınlaşmanın sırrını aramalı ve mutlaka bulmalıydım.
Sonunda, içime gerçekten dert olan bu konuyu, kendisine açıkça sormaya karar verdim. Cevap olarak bana sadece;
“Kurt oyunu,” dedi.
Hiçbir şey anlamamıştım… İçimdeki merak, giderek artan bir şiddette, beni kemirmeye başlamıştı. Demek sır buydu! Peki, neydi bu “Kurt oyunu”?
Müdürüm, kendi odasından pek dışarı çıkan amirlerden değildi. Hani bazıları, eli arkasında her tarafta dolaşır ve sözüm ona gözetleme yoluyla denetleme yapar, böylelikle varlığını her an astlarına hissettirir ya, onun sağ olsun öyle bir huyu yoktu. Herhalde, eskiden beri böyle bir alışkanlık edinmemişti. Boş zamanlarında bile odasında oturur, ya okur ya da düşünürdü. Ancak, odasından çıkarken mutlaka kapısını kilitler, hiç açık bırakmazdı. Buna çok dikkat ederdi. Ne de olsa, tecrübeli bir istihbaratçıda olması gereken alışkanlıkları vardı!
Ama bir gün, ne olduysa, kapısını açık bıraktı. Herhalde işi vardı ve çok aceleyle çıkmak zorunda kalmıştı. Birden, odasındaki özel telefonun çaldığını işittim. Telefona cevap vermem gerekiyordu. Çünkü bu telefondan, çok özel ve çok önemli konuşmalar yapılıyordu. Hemen telefonun yanına gittim. Elim ahizeye doğru uzanırken, gözüm hemen yakınında duran küçük bir kitaba takıldı. Üzerinde de, “Kurt Oyunu” yazıyordu. Bu bir rastlantı olamazdı! Artık sır, yarı yarıya aydınlanmış sayılırdı.
Bu küçük kitabı, daha önce hiç görmemiştim. Herhalde, bizim servis tarafından propaganda amacıyla yayımlanan ve ücretsiz olarak dağıtılan kitaplardan biri olacaktı. Bir saat geçmeden, kitabın içeriğini anlamış ve kafamdaki düğümü çözmüştüm.
Kitapta; güzel bir casusluk öyküsü anlatılıyordu. Servisin, geçmiş tarihi içinde yaptığı çalışmalardan biri, gerçek senaryoya uygun bir şekilde, öykü haline getirilmişti. Sonu da mutlu bitiyordu. Onu okuduktan sonra, servise ve olayda rol almış olan karakterlere hayran olmamak elde değildi!
Müdürüm tarafından Yüzbaşıya hediye edilen bu kitap, üzerine düşeni yapmış ve istenilen gerekli akımı yaratarak, ortak menfaate yönelik güzel bir dostluğun temelini atmıştı. Eski kurt, tek bir “Kurt Oyunu” ile, yine oyununu oynamıştı!
Hemen, daktilonun başına geçip yazmaya başladım;
“Başkanlık makamına… Servisimiz yayınlarından olup, gerekli görülen kuruluş ve şahıslara dağıtılması öngörülen ‘Kurt Oyunu’ adlı kitaba ivedi ihtiyacımız olduğundan…”
Eee, ne de olsa, adı geçen kitaptan hediye edebileceğim gerekli(!) birkaç şahsı ben de bulabilirdim…