“Uzman, az konuda çok şey bilendir!”
TÜRKİYE-Urfa, Saat 05.15
“Çok uğraştım, ama bir türlü uyuyamadım,” diye tekrarladı Doğan. “Adamın ordu mensubu oluşuna aklım takıldı kaldı. Bu gibi iltica olaylarına çok ender rastlanır. Bu nedenle, keşke ilk sorgusunda ben de bulunsaydım, diye düşündüm. Umarım geç kalmamışımdır.”
Mehmet;
“ ‘Sabah ola, hayır ola!’ dediğinizde mesai saatini bekleyeceksiniz sanmıştım,” dedi. “Oysaki siz…”
“Doğru… İlkin öyle düşünmüştüm. Ama birinci derecede hedef bir ülkenin silahlı kuvvetlerine mensup bir subayını, hem de yüksek rütbeli bir subayını, illegal geçiş yaparken her gün yüzlercesiyle karşılaştığımız, kimini sağ, kimini yaralı, kimini de ölü olarak ele geçirdiğimiz kaçakçı gruplarıyla ya da yasa dışı örgüt militanlarıyla aynı kefeye koymak çok yanlış olur.
Kaçakçılıkla uğraşan bir insan, ya kendi hesabına ya da bir başkasının hesabına mal getirir götürür. Bu iş, sanki babadan oğla intikal eden bir vasiyet gibi yıllardan beri böyle gelmiş böyle gider. Tabii, aralarında örgüt işlerine bulaşanlar da yok değil hani! Yakalanırlar, cezası neyse yatar çıkarlar… Sonra, yine aynı işe devam ederler. Hatay dâhil olmak üzere, Güneydoğu Anadolu illerinde yaşayan bir kısım insanımızın kaderidir bu! Değiştirmek isteseler de değiştiremezler…
Yasadışı örgüt mensupları ise ikili üçlü gruplar halinde hareket ederler. Suriye, Lübnan ve Filistin’deki, hattâ Yunanistan ve Güney Kıbrıs’taki kamplarda eğitimini tamamlayan, geçer bu tarafa… Arada bir, kurye olarak gelip gidene, malzeme ve haber getirip götürene de rastlanır.
Her neyse… Bütün bu grupların amacı bellidir. Ancak, bunun gibi münferit geçişlerin amacı gizlidir. Hele bu geçiş bir ordu mensubu tarafından yapılmışsa…
Akıllara yüzlerce olasılık bir gelir, bir gider. Adamın gerçek amacı ne olabilir, diye insan düşünür durur. Şahsın doğruyu söyleyip söylemediğinin tespiti, ilk olarak ele alınacak hususların başında yer alır.”
“Peki, bunu sorgu sırasında anlamak mümkün olamaz mı?”
“Olur… Olur, ama hangi sorguda? Sorgunun hangi safhasında? Ön sorgusunu tamamladıktan sonra, şahsı çözebilmek için uygulanan, her biri ayrı ayrı özelliklere sahip onlarca çeşit sorgu, karşılığını arayacağın binlerce çeşit soru vardır. Sorguyu yapan kişi ya da kişiler, bu soruların yanıtlarını bulmak durumundadırlar. Hem de, kesine yakın bir doğrulukta…”
“Ya şahıs, kendisine sorulan bütün soruları yanıtlar ve istenilen bilgileri hemen verirse?”
“Bilgilerden neyi kastediyorsun?”
“Ne bileyim… Yani, askeri sırlar… Planlar, şemalar, rakamlar, vesaire gibi.”
“Bütün bu bilgilerin başlangıçta hiç önemi yoktur! Önemli olan, öncelikle şahsın doğruyu söyleyip söylemediğini anlamaktır. Bazılarını çözmek uzun sürer, bazılarını ise çözdüm sanırsın, yanılırsın. İstihbaratçılar, iyi yetiştirilmiş ajanlar ve bazı ordu mensupları, bu konuda eğitimlidir. Sorguları uzmanlık ister, uzun sürer ve çok dikkatli yapılmalıdır.
Unutma… Kontr-Espiyonaj sorgusu, her zaman Espiyonaj sorgusundan önde gelir. Adamın doğru söylediğine önce sen inanacaksın ki, ihtiyacın olan doğru bilgiyi gönül rahatlığıyla alabilesin. Tabii bu arada; değişik zamanlarda sayısız testler yapman, ara sıra sorgu hilelerine başvurman ve özellikle, ortaya yem olarak atılmış bulunan birtakım değersiz bilgilerin sahte cazibesine kapılmaman gerekir.”
“Değersiz bilgilerin sahte cazibesi mi?”
“Evet! Bunu daha çok, temel motifi para olan ve her iki tarafa da hizmet eden dubl ajanlar çok kullanır. Onların hangi servise çalıştığını belirlemek çok zordur. Getirişi götürüşünden fazla olan bir insanın, her zaman faydalı olduğunu söylemek de mümkün değildir. Anlayacağın, karşılıklı oynanan bir satranç oyunu gibidir sorgu… Profesyonel oyuncular, yani istihbaratçılar arasında oynandığı takdirde, taraflara çok zevk verir.”
Mehmet;
“Affedersiniz Doğan Bey! Sözünüzü kestim ama bir çay alır mısınız?” diye sordu. “Yeni demlemiştim de…”
Doğan;
“Pek zamanım yok Mehmet! Bir an önce Suruç’ta olmak istiyorum. Ancak, senin hatırını da kıracak değilim. Benimkisi açık olsun lütfen!” diye karşılık verdi.
Mehmet, bu hoş ve yararlı sohbetin biraz daha uzayabileceği düşüncesiyle, sevinç içinde çayları doldurmaya giderken, telsiz odasından gelen sesi duyduğunda, olduğu yerde dondu kaldı. Jandarma konuşmaya başlamıştı:
“Sınırdan illegal geçiş yaptıktan sonra iltica talebinde bulunan Suriye uyruklu şahıs, mülki makama teslim edilmek üzere gönderildiği Suruç ilçesine sekiz kilometre mesafede, araçtaki askeri personele fiili saldırıda bulunduktan sonra kaçmıştır.
Mevcut silahları gasp eden şahsın, kaçtığı istikamet bilinmemektedir. Saldırıda, güvenlik onbaşısı hafif, sürücü er ağır yaralanmış, araç komutanı astsubay başçavuş ise kaybedilmiştir.
Birlik komutanlarının gereken…”
Mehmet, işittikleri karşısında bir süre kendine gelemedi. Masum gerekçelerle yapılmış bir iltica olayı, şimdi çok daha farklı bir duruma bürünmüştü. Doğan Bey’i olaydan haberdar etmek için hızla geri döndüğünde, onun çoktan ayaklanmış olduğunu gördü.
Doğan;
“Ben gidiyorum Mehmet! Sen, önce yüzbaşıyı uyandır ve bilgi ver. Sonra, Beş Numara’ya durumu kısaca arz et… Sizi ararım!” dedi ve çıktı.
Eğer Mehmet, onun gözlerinde oluşan vahşi pırıltıları görebilse ve yüreğinin derinliklerinde kabarmakta olan dalgaların sesini duyabilseydi, merdivenden hızla inen kişinin, iki dakika önce konuştuğu Doğan Bey olmadığına yemin edebilirdi!