“İnsan, aklına yatanın savaşını vermeli!”
TÜRKİYE-Urfa, Saat 14.10
Yüzbaşı Özkan, önündeki kâğıda kurşunkalemle aceleyle karalanmış ve altı paraf edilmiş iki cümleyi içeren mesajı telsiz operatörüne uzatırken hâlâ tereddüt ediyor gibiydi. Kendisine saatlerce sürmüş gibi gelen, aslında iki dakikayı bile geçmeyen bir muhakeme süreci sonunda bu karara varmıştı.
Evet! ‘Caber Operasyonu’ geçici bir süre için ertelenmeli ve ortaya çıkan yeni gelişmelerin ışığı altında, belirsiz kalan ya da hiç bilinmeyen durumlar, bizzat operasyon sorumlusu tarafından aydınlatılmalıydı.
“Acaba hata mı yapıyorum, aceleci mi davranıyorum?” diye, defalarca kendi kendine sormuştu. Doğan Bey’in geri gelmesi, belki de ileride telafisi olanaksız bir zaman kaybına neden olacaktı. Bunu tahmin edebiliyordu. Öte yandan; eğer karşı tarafa beklenmedik bir saldırıda bulunulacaksa, körü körüne değil de, en azından bir şeyler öğrenip de gitmek, atılması olası yanlış adımları engellemesi açısından daha doğru olmaz mıydı? Artık bunu zaman gösterecekti…
Kendisine iletilen bilgiye göre; her yerde olduğu gibi, Urfa-Harran-Akçakale yolunu da muhtelif mevkilerden kesen jandarma birlikleri, Karakoyun Deresi yönünden gelip yola çıkmak isteyen, yirmi-yirmi beş yaşlarında bir şahsı, tedirgin davranışlarından şüphelenip durdurduklarında, üzerinde 9 mm.lik Browning marka bir tabanca bulmuşlardı. Tabancanın şarjöründe üç kurşun eksikti ve hâlâ üzerinde hafif bir barut kokusu taşıyordu.
Tabii bütün bunlar birer varsayımdı. Yine de, üzerinde önemle durulması gereken bir olaydı. Hemen gözaltına alınan şahıs, apar topar İl Jandarma Alay Komutanlığı’na götürülmüş ve yakalanışı, gerekli ve ilgili yerlere telefon ve telsizle bildirilmişti.
Yüzbaşı Özkan, kendileri gelinceye kadar şüphelinin sorgusuna başlanılmamasını ve hiç kimseyle temas ettirilmemesini Alay Komutanından özellikle rica etmişti. Bir de, söz konusu tabancanın balistik incelemesinin ivedi bir şekilde tamamlattırılması için bizzat kendisinin devreye girmesini istemişti. Albay, bu makul önerileri kabul ederek, gereken yerlere emir vereceğini söylemişti.
Yüzbaşı, bahçeye indiği sırada, Adnan’ın su kaynattıracak derecede zorladığı Ford da bahçe kapısından içeri giriyordu. Doğan, merak ve sorgu dolu gözlerle yüzbaşıya bakıyor, ancak onun bakışlarında, içinde geri çağrılışının mantıklı ve haklı nedenlerinin yer aldığı yanıtları bulamıyordu.
Şaşkın olduğu kadar da kızgındı ve bu kızgınlığını gözle görülür bir şekilde belli ediyordu. Onun için dakikaların, hatta saniyelerin bile önemi varken, üstelik belirli bir işe konsantre olmuşken durdurulmak, onu haddinden fazla kızdırmıştı.
Yüzbaşı ona, sakin olmasını ve Alay Komutanlığı’na giderken her şeyi arabada anlatacağını söyledi. Doğan da, yüzbaşının belki de haklı nedenleri olabileceğini düşünmüş olacak ki ses çıkarmadı. Onu tanıdığını ve çok çok önemli bir olay olmasa, böyle bir davranışta bulunmayacağını biliyordu.
Adnan, seri bir manevrayla aracı bahçe kapısından çıkarırken, Yüzbaşı Özkan, son yarım saat içinde gelişen olayları çoktan Doğan’a anlatmaya başlamıştı bile…