Kahramanmaraş-Afşin yöresinin şerefli beylerinden Yazıcıoğlu Hüseyin, Mürseloğlu’nun kızı Telli Senem’i oğlu Osman’a (Sürmeli Bey) yakıştırır ve babasından ister. Sürmeli Bey ile Yörük kızı Telli Senem birbirlerini çılgınca seven iki gençtir. Ancak Mürseloğlu kızını oba dışına vermek istemez. Araya hatırlı kişiler, ağalar beyler de girse olumlu bir sonuç alınamaz. Çaresiz iki sevgili, hiç kimseyle evlenmeyeceklerine dair söyleşirler; bunun nişanesi olarak da birbirlerine yüzük hediye ederler.
Yıllar hızla geçer ve iki sevgili yaşlanırlar. Sürmeli Bey’in o güzel gözleri zaman içinde kör olur. Birgin bir Ermeni kalaycıyla konuşan Telli Senem, sevdiğinin hâlâ yaşadığını ve hiç evlenmediğini öğrenir. Parmağındaki yüzüğü çıkarıp Ermeni’ye verir, hiç kimseyle evlenmediğine inanması için bu yüzüğü ona vermesini söyler. Ermeni kalaycı yüzüğü götürür verir. Sürmeli Bey yüzüğü tanır ve içindeki yangın alevlenir, oturur bir türkü söyler:
Bir haber geldi de Telli Senem’den
Deli gönlüm şad olmaya başladı
Akmaz iken göz pınarın ayağı
Suyu geldi çağlamaya başladı
Aşkın cezvesi de yürekte kaynar
Durmaz deli gönül denginde oynar
Ermeni dillerin şekerler çiğner
Tatlı tatlı söz olmaya başladı
Senem’in giydiği Frengi sarı
Ölmeden yüzünü görseydim bari
Yıkık değirmenin bozuk çarkevi
Suyu geldi düzelmeye başladı
Güller takıp Senem bülbül saçına
Karışıp da gitti kendi göçüne
Alev düştü şu kalbimin içine
Yanıp yanıp köz olmaya başladı
Hele bakın şu feleğin işine
Neler gelmiş Senem’in başına
Senem değmiş yetmiş seksen yaşına
Benimki de yüz olmaya başladı…