Burada, diyor, yalnız ayda bir görüyoruz güneşi, o da pek kısa bir süre için. Gözlerini ovuşturuyorsun, günlerce önceden. Ama boşuna. Değişmiyor hava. Saati gelmeden görünmüyor güneş. Sonra yapılacak sürüyle iş var aydınlık kaldıkça, öyle ki birbirimize bakacak zaman bulamıyoruz bu yüzden. Tatsız olan, geceleri çalışmak gerektiğinde, ki gerekiyor, durmadan cücelerin doğması. Kırlarda...
Uzı (Oturmuş İçiyoruz Dağbaşında)
Oturmuş içiyoruz karşılıklı,
dağ çiçeklerinin açtığı yerde.
Bir kadeh, bir kadeh daha, sonra bir kadeh daha.
Kafayı buldum, biraz kestirmek istiyorum;
Haydi dost, güle güle.
Udunu alır gelirsin yarın sabah.
Gönlün dilerse.
Petronıus Arbıter (Gecenin Sessizliğinde)
Gecenin sessizliğinde uzandı yanıma yorgun gözlerimi uyku karartmadan. Acımasız aşk saçlarımı kavrayıp nöbetini tutmam için beni uyardığında. “Ey benim bin sevdalı kölem, gönlün razı mı burada yapayalnız yatmaya?” Birden fırladım yalın ayak ve çıplak, ama ne yönümü biliyorum, ne de yolumu, Koşsam da beklesem de boşuna; dönmeye de, kalmaya da yüzüm yok. Her yer sessizlik içinde...
Asklepıades (Yağmurlar Yağdıran Zeus’a)
Bütün gece yağmur, bir deli poyraz,
Sonra şarap, yalnızlıktan dolaşan ayaklarım:
Bağırıyorum… “Mashos, canım benim!”
(Yürü, yürü koca sokak boyunca, bir dost kapısı bile yok…)
Yağmurdan sırılsıklam… Bağırıyorum:
“Bunun sonu yok mu, Zeus?
Ulu Zeus, acı bana! Sen âşık olmadın mı hiç?”
Alkaıos (Yiğit Kişiler)
Ne güzel damlı evler,
Ne yıkılmaz duvarlar,
Ne de gemilerin sığındığı limanlardır
Bir şehri şehir yapan.
Şehri güçlü insanlar şehir yapar.
Ne taşlar, ne kirişler,
Ne de usta dülgerler.
Bilirse, yiğit kişilerdir
Kılıçla kargıyı kullanmayı bilenler.
Ve ancak böyle insanlarla kurulur
Şehirlerle duvarlar.
Rafael Albertı (Sesim Karada Ölürse)
Sesim karada ölürse,
alın denize götürün,
kıyıda öylece bırakın.
Alın denize götürün,
ak bir savaş gemisine
sesimi kaptan yapın.
Süsleyin sesimi oy
nişanlarıyla gemicilerin:
yüreğimin üstüne demir
demirin üstüne yıldız
yıldızın üstüne rüzgâr
rüzgârın üstüne yelken
yapın!
Federıco Garcıa Lorca (Küba Zencilerinin Türküsü)
Ay dolunay olunca, gideceğim Küba’da Santiago’ya, Gideceğim Santiago’ya. Türkü çağıracak hurma dalları. Gideceğim Santiago’ya. Hurmalar kuğu olmaya kalkınca, Gideceğim Santiago’ya. Muzlar denizanası olmaya kalkınca, Gideceğim Santiago’ya. Fonseca’nın sarışın başıyla. Gideceğim Santiago’ya. Romeo ve Giulietta’nın gülüyle Gideceğim...
Gustavo Adolfo Becquer (Alın Beni de Götürün)
Uzak, kimsesiz kıyılara çarpan dev gibi dalgalar, köpükten çarşaflara sarın, alın beni de götürün! Yüzyıllık ağaçların solan yapraklarını savuran kasırgaları gökyüzünün, alın beni de götürün! Şimşek yüklü fırtına bulutları yırtılan uçlarını alevlerle süsleyen, karanlık sisler içinde, alın beni de götürün! Alın beni de götürün, ne olur, esrikliğin anıları unutturduğu yere, korkuyorum...
Yves Bonnefoy (Bütün Gece)
Bütün gece odayı dolandı hayvan Nedir bu yol bitmek isteyen Bütün gece kıyıyı aradı kayık Kimdir bu uzaktakiler dönmek istemeyen Bütün gece yarayı tanıdı kılıç Nedir bu acı bir şey ele geçiremeyen Bütün gece odada inledi hayvan Kana bulandı, odaların ışığını yadsıdı Nedir bu ölüm hiçbir şey iyileştirmeyen Bırak kuşu kum gibi paralansın, diyeceksin Bırak bizim kıyımız olsun ağaran göklerinde Ama...
Cesare Pavese (Ölüm Gelecek ve Senin Gözlerinle Bakacak)
Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak sabahtan akşama dek, uykusuz sağır, eski bir pişmanlık ya da anlamsız bir ayıp gibi ardını bırakmayan bu ölüm. Bir boş söz, bir kesik çığlık, bir sessizlik olacak gözlerin böyle görünür her sabah yalnız senin üzerinde kıvrımlar yansıtırken aynada hangi gün, ey sevgili umut, bizler de öğreneceğiz senin yaşam olduğunu, hiçlik olduğunu. Herkese bir bakışı var...
Attila Jozsef (Yedinci Adam)
Şu dünyada düşeceksen yollara, iyisi mi yedi kez doğmaya bak. bir kez, yangın çıkan bir evde doğ, bir kez, buzdan soğuk sellerde, bir kez, azgın deliler arasında, bir kez, olgun bir buğday tarlasında, biri, boğularak yüzme öğrenen, biri, koca bir ormanın tohumu olan, biri de, yiğit atalarının koruduğu bir torun, ama onların bu hünerleri de yetmez; sen kendin yedinci olmaya bak. Bir kadın mı...
Wıllıam Butler Yeats (Her Şey Ayartabilir Beni…)
Her şey ayartabilir beni şu şiir uğraşından:
Gün olur bir kadının yüzü ya da daha kötüsü
Çektiği çile alıklarca yönetilen yurdumun:
Şimdi daha kolayı yok
Elimin alıştığı bu işten. Gençken
Metelik vermezdim türkülere,
Sazını çalmaz mıydı ozan
Kılıç kında beklercesine:
Razıyım, dileğim yerine gelsin de tek,
Balıktan daha soğuk, daha dilsiz, daha sağır olmaya.
Ezra Pound (Oyuncu Kadın)
Karanlık gözlü Ey düşlerimin kadını, Fildişi sandallı, Benzerin yok oyuncular içinde, Yok ayakları sencileyin kanatlı. Seni çadırlarda bulamadım, Kırılan karanlıkta. Seni kuyu başında bulamadım, Testili kadınlar arasında. Ağaçtan filizlenen dal gibi genç kolların, Yüzün bir aydınlık akarsu. Badem gibi ak omuzların, Soyulmuş körpe bademler gibi. Harem ağalarıyla korumuyorlar seni, Bakır kafeslerin...
Jorge Luıs Borges (Saatlerin Zorbalığı)
Hepsi öldü. Köyde ucuz ekmek pişiren boğuk sesli Dona Antonia öldü. Delikanlılarla köy kızlarının selamlamalarından hoşlanan ve kimseyi ayırmadan, “Günaydın, Jose! Günaydın, Maria!” diye herkesi selamlayan Rahip Santiago öldü. Geride üç aylık bir bebek bırakıp, bebeği de kendinden sekiz gün sonra ölen o sarışın Carlota öldü. Gündelikçi Isidora’ya, o saygıdeğer kadına, sofada bir...
Anonim (Bir Afrika Ağıtı)
Bir hayvan doğar, buradan geçer, ölür Ve büyük soğuklar gelir, Gecenin büyük soğuğu, karanlık. Bir kuş buradan geçer, uçar, ölür Ve büyük soğuklar gelir, Gecenin büyük soğuğu, karanlık. Bir balık sıçrar, buradan geçer, ölür, Ve büyük soğuklar gelir, Gecenin büyük soğuğu, karanlık. Bir insan doğar, yer, uyur, Ve büyük soğuklar gelir, Gecenin büyük soğuğu, karanlık. Gök alev alev yanar, gözler kör...
Fehmi Bayraktaroğlu (Bir Yerlerde Dün Geceden Kalma Gözyaşları Vardı…)
Seni benden alıp götüren tren
Tüm ışıkları emer ardından
Uzayıp giderken karanlığın içine
Küçücük bir nokta olana dek
İzler yüreğimi gözlerim
Ve bir ışık topu gibi patlar hasretim
Özlerim seni, bir tanem benim…
Fehmi Bayraktaroğlu (Sevgiliye)
Saçlarını uzat,
O güzelim
İnce telli saçlarını
Uzat ki,
Gelin olduğunda
Toplayabilesin
Saçlarını uzat,
Öldüğümde,
Öldüğümde güzelim,
Gelinim,
Çözüp ağlayabilesin…
Fehmi Bayraktaroğlu (Bunu da Koyarız Yüreğimizin Bir Tarafına)
Üç adım ötesi deniz
Biz, denize hasretiz
Elini uzatsan gökyüzü
Özgürlüğe hasretiz
Aynı sofradayız ya hesapta
Dostluğa da hasretiz!
Fehmi Bayraktaroğlu (Gecikmiş Nisan Yağmurları)
Karardı gökyüzü birden
Gecikmiş nisan yağmurları gibi
İndi zulüm
Yüreklerimizi ürperterek
Ayaklanan baharın üstüne…
Ateşe kesti yârimin bedeni
Kucaklayıp halkını
Zulüme inat.
Ateşe kesti dağ taş,
Bebeler bağırır, haykırır oldu
Zulüme, ölüme inat
Geliyor dağların eriyen karından
Bahar seli!
Fehmi Bayraktaroğlu (Askıda)
Şimdi ölme zamanı
Geriye sayabilir artık yürek
İkirciklenmeden
Ömrüne sevecen gülümseyerek
Şimdi ölme zamanı
Bağırmadan
Cellatları sevindirip
Zayıflıkları yardıma çağırmadan
Şimdi ölme zamanı
Asılıp her soluğa sımsıkı
Yaşamak için ayak direyerek
Ölmekse şimdi, hemen hazır olup
Yaşamak için diyerek
Fehmi Bayraktaroğlu (Açık Görüş Türküsü)
Gel seni bir kucaklayayım
Ay hanım,
Saçındaki aklarca çoktur
Bilirim sabrın
Ki, her taştığında ekler
Gülen gözlerinin kıyısına bir çizgi daha
Yol yordu ise seni
Çık ranzama
Koy başını yastığa
Sen gittikten sonra
Kokun sinsin aklıma…
Fehmi Bayraktaroğlu (Tedirgin)
Yüreklerimizi kanattığımız Uzun gecenin ertesiydi Sözlerini içimizden yazdığımız müzikler dinledik Tedirgin… Bu acılardan ilk mutluluk çıkarışımız değil Kendimizi sevebilmek için Didikledikçe yaralarımızı, Aynada o zaman gördüğümüzdür, yüzümüz Biraz yabancı, Çoça tedirgin… Ne zor işmiş İnce suyun kayaları aşması, Aşıp, taşıp Denize kavuşması… Yaşamayı becerebildiğimiz kadar...
Fehmi Bayraktaroğlu (Sırça Köşk)
Gitarın sesi ne güzel Sırça köşkün içinde Şu kapının ardına çok çile yığılmış Arada doğaçtan martı uçurur Uçurumlardan gitarın sesi Kapının ardında Tırnaklarını yarıklara geçirip Uçurumlara tırmananlar var Saz da uyar gitara Canın istedikten sonra Ama kan sızıyor Kapının aralığından Boşuna sırça köşk dememişler Onlar da yerle bir olacak Tepeye varanlar doğrulup Soluklarını koyverdikleri...
Fehmi Bayraktaroğlu (Hüznü Sevgiyle Taşımak)
Bu yüz bir duvar
Duvarın arkasında acı
Önünde kahkaha var
Önde güler, arkada ağlar
Okşar çiçekli bahar dalını
Alıp götürmek ister
Kıyamaz,
Bırakır yüreğini yanında
Hem gider, hem yanar…
Fehmi Bayraktaroğlu (Ömrüm, Ömrüm)
Boz bulanık akarken Kıyısında durduğum su Ömrümü şiir ettim Bıraksam usulca akıntıya Ulaşır mı deryaya? Nefesim yetse de Ömrümü türkü etsem Sever miyim duyduğumda kendi sesimi? Kazıdım tırnaklarımla kabuğunu Dalı yaprağı dökük ağacın Altı daha yaş Su yürüyor daha gövdeye Bir ışkın sürebilse bir yerinden Yeterdi gencelmeye… Ta derinde çünkü kökleri Toplar, toplar da yaşam suyunu...
Fehmi Bayraktaroğlu (Koçaklama)
Yatarız,
Bir su kenarında yatar gibi
Başımızı göğe dikip
Gözlerimize çökse de
Arada bulutların pusu,
Ardı, yağmurdan sonrası
Duru, aklımızca duru
Ve yüreklerimizde
Atsız, ovasız Mohikanların gururu
Kollarız,
Sonuncusu da olsa
Sıkacağımız kurşunu…
Fehmi Bayraktaroğlu (Aykırı Ağıt)
Gülleri hoyrat eller hep koparıyor
Oğul,
Ne gülebiliyoruz
Ne gül derebiliyoruz resminin yanına
Duyarlılığın şiiri bile batan bazen
“Unutmadık” diyen haykırış
Hak etmez adınızın onurunu taşımayı
Bu kez işte böyle acı
Böylece aykırı…
Fehmi Bayraktaroğlu (Happy Apples)
Gökten masala düşen
İki elma gibi
Düştü aramıza
Bu ara olup bitenler
Büyük elma korkuyor
Korkunun ecele faydası yok
Sıktım dişimi
Eğdim başımı omzuma
Gözlerim yumulu
Yüreğim
İki dudağımın arasında
Çarpıntısı fincanda
Elim, dilim
Hepten durdu.
Gece saat iki buçuk
Uyurum belki sonunda
Ama düşlerim sende
Kalakaldım, elini ver…
Fehmi Bayraktaroğlu (Serencam)
Bir yanda şiir yazdık Öldük bir yanda Dört duvar zindanda Çürüdük bir yanda Şiiri yazanın gözleri Daldığında denize Göğün mavisine, Yüreği zindanda Mahpus Nefes almaya çırpınıp İç geçirmelerle, Ulaşmaya çalışır duvarların ardına… Çürüyen bedenidir zindandakinin Gözlerini açar, Gözlerini kapar, Yıkar dört duvarı Yüreği denizde Göğün mavisinde Alabildiğine hür, Vurulamaz zincire Dolanır...
Fehmi Bayraktaroğlu (Yürek Çarpıntıları)
Ne yazık, Ah, ne yazık ki bana Durdu yürek çarpıntılarım Elime el değdiğinde tattığım O adım şaşırtan haller, Dememeli insan Ömrünün orta baharında Böyle olursa büyümek Bir yanlışlık var bunda… Hırçınlığın yerini sevecenlik, Nazın yerini harbilik almalı, evet Ve delidolu yaşların Her deliliği Bırakmalı kendini dinginliğe Kıyısındaki çakıllara türkü söyleterek Akmalı Gönül suları o zaman Ama...